Summary: | Modern dünyanın bilimi olan sosyoloji, kurumsallaştığı andan itibaren iki önemli soru(n)
etrafında şekillenmiştir. Bunlardan birincisi sosyolojinin konusunun ne olması
gerektiği, ikincisi ise konusuna dair bu bilgiyi elde ederken kullanılacak
yönteminin ne olacağıdır. Bu soruların cevabı farklı anlayışlara sahip
düşünürlerce verilmeye ve sosyolojinin
bir bilim olarak temeli atılmaya çalışılmıştır. Birinci yanıt, nomotetik
(evrensel) bilimsel anlayışa sahip olan ve sosyolojinin evrensel, olgusal ve
tarafsız bir bilim olmasını savunanların oluşturduğu
natüralist-pozitivistlerden gelmiştir. Bunların karşısında yer alan ve ikinci
cevabın sahibi olan ve idiografik(tekil) anlayışı savunanlar ise sosyolojinin
toplumsal olaylar gibi tekrarı olmayan ve bu anlamda ‘biricik’ ve ‘tikel’
olanın bilimi olması gerektiğini savunan hermeneutik/yorumsamacılardır. Bu iki
ayrı ve uzlaşmazmış gibi görünen tarafların anlayışları iki ayrı sosyoloji
ortaya çıkarmıştır. Bu iki ayrı sosyoloji, aynı araştırma nesnesine bakıp
birbirinden oldukça farklı sonuçlar çıkartmakta ve sosyal gerçeklikle ilgili
birbirinden farklı teoriler ortaya atmaktadır. Bu durum ise ortaya teorik ve
metodolojik olarak bir ‘keşmekeşe’ ve nihayetinde ortaya sosyolojik düaliteler
adı verilecek olan büyük ve çözümsüz bir soruna neden olmaktadır. Bu çalışma, sosyolojide kökleri oldukça eskiye dayanan
ve hala varlığını sürdüren bir tartışma olarak sosyolojik düaliteleri ele
almaktadır. Bu amaçla çalışma önce, teorik ve metodolojik ayrımlar üzerinden
yürüyen ‘düaliteler’ tartışmasını tarihi ve toplumsal olaylarla olan ilişkisi
üzerinden ele alacaktır. Ardından Giddens’ın “Yapının İkiliği”, Bourdieu ve
“habitus” kavramı ve son olarak en güncel çabalardan biri olan Layder’in
“Uyarlayıcı Teorisi” ile söz konusu düaliteleri aşma çabaları kuramsal ve
yöntemsel benzerlikler ve farklılıkları ile ele alınacaktır. Son olarak düaliteleri
aşma çabasının sosyolojiye olan katkıları tartışmaya açılarak çalışma
sonlandırılacaktır.
|