Emevîlerde Haccâc b. Yûsuf Döneminden İtibaren Mevâlîden Cizye Alınması ve Arka Planı
Emevî Devleti kendi medeniyet havzasında ve Batı’da farklı boyutlarıyla çokça eleştirilmiştir. Aslında bu normal bir durumdur. Çünkü devlet tecrübesi olmayan Hicaz Arapları kısa sürede çok uluslu ve kültürlü bir devlete sahip olmuş, bu da önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Eleştirilerin vergi...
Main Author: | |
---|---|
Format: | Article |
Language: | English |
Published: |
Cumhuriyet University
2019-06-01
|
Series: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
Subjects: | |
Online Access: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/43612/543075?publisher=cumhuriyet |
Summary: | Emevî Devleti kendi
medeniyet havzasında ve Batı’da farklı boyutlarıyla çokça eleştirilmiştir.
Aslında bu normal bir durumdur. Çünkü devlet tecrübesi olmayan Hicaz Arapları
kısa sürede çok uluslu ve kültürlü bir devlete sahip olmuş, bu da önemli
sorunları beraberinde getirmiştir. Eleştirilerin vergi boyutunda Ḫorasân ve
Mâverâünnehir’de meskûn mevâliden alınan cizye birinci sırada yer alır. Ancak
bu hususta yapılan çoğu araştırmada mevâliden alınan cizyenin, müşterek cizye
ve farklı bir vergi çeşidi olan ḫarâc ile karıştırıldığı anlaşılmaktadır.
Mevâlînin, kritik dönemlerde bazı dinî kriterleri taşıyıp taşımadığı sınanmışsa
da bu durum bütün Emevî tarihi boyunca sürmemiş, en fazla on beş ila yirmi yıl
arasında çeşitli aralıklarla devam etmiştir. Bu dönemde mevâliden alınan cizye
vergisinin, çoğu gayrimüslim yerel vergi memurları ile bütün gayesi müşterek
cizye miktarını toplamak olan bazı bölge valilerinin hukuksuz uygulamalarından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Emevî halifelerinin mevâlî kesiminden kavramsal
anlamda cizye alınmasını yazılı talimatla istedikleri ise söylenemez. Fakat
vergilerin azaldığını tespit eden bazı Ḫorasân valileri, mevâlîden cizye
alınmasına göz yummuşlardır.Özet: Bir
devletin vergi politikaları o devletin siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarı
açısından büyük önem arz eder. Sağlıklı bir vergi sistemi, devlet
mekanizmasının kendi bünyesinde karşılaşabileceği problemleri en aza indirir.
Adil ve insaflı bir vergi düzeni kurabilmek ise kuşkusuz köklü bir devlet
tecrübesi ile mümkündür. Araştırmaya konu olan Emevi devletinin bahsedilen
anlamda bir devlet tecrübesine sahip olmadığı bilinmektedir. Üstelik doğuda
Kaşgar’dan batıda Güney Fransa’ya uzanan on üç milyon kilometre karenin
üzerindeki bir coğrafyaya hükmetmesi ve bu geniş topraklarda yaşayan çok uluslu
yapıyı idare etmek durumunda kalması Emevi idaresini bir hayli zor durumda
bırakmıştır. Doğal sınırlara ulaşılması ve fetihlerin durması ile yaşanan
siyasi, sosyal ve ekonomik problemler devleti derinden sarsmış, Şiî ve
Hariciler ile çeşitli sebeplerle muhalefet eden grupların çıkardıkları bitmez
tükenmez iç isyanlar ise devleti yıkma noktasına getirmiştir. Yine bilhassa Şâm
bölgesinde yaşanan çok sayıdaki veba salgınının toplumu olumsuz manada
etkilediği, başkentin değiştirilmesine ve Doğu Roma imparatorluğu lehine bazı
sınır şehirlerinin el değiştirmesine yol açtığı da bilinmektedir.Bütün bu olumsuzluklar
kuşkusuz Emevi devletini ekonomik açıdan sarsmıştır. Ülkedeki istikrarsızlık ve
siyasi belirsizliklerin vergi oranlarının düşmesine yol açtığı eldeki
verilerden anlaşılmaktadır. Örneğin Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervân
döneminde, Hz. Ömer zamanında toplanan verginin ancak yarısı toplanabiliyordu.
Devletin genel politikalarından rahatsızlık duyan halkın vergi vermekten
kaçındığı, diğer bir ifade ile vergi kaçırdığı söylenebilir. Yine köyden kente
göçün artış göstermesi ve buna bağlı olarak ḫarâc vergisi tahsil edilen
toprakların boş kalması, verimli topraklar üzerindeki rant kavgası sebebiyle
buralardan beklenilen vergi oranının yakalanamaması ve gayri müslim kesimde
görülen ihtida hareketleri vergilerin düşmesinin diğer sebepleri arasında yer
alır.Araştırmanın konusu
olan Emevîler döneminde mevâlî kesiminden cizye alınması hususu bu bağlamda ele
alınabilir. Elimizde bu uygulamanın ne zaman başlatıldığını, mevâlîden nasıl ve
ne şekilde cizye alındığını, bunun bir devlet politikası olup olmadığını ve ne
kadar sürdürüldüğünü konu edinen müstakil bir eser ya da araştırma yazısı
mevcut değildir. Konuya temas eden eserler ise bütüncül bir yaklaşım
sergilenmekten uzaktır. Hatta ana kaynaklarda bile ḫarâc ve cizye kavramlarının
tam olarak anlaşılamadığı ve bu nedenle birbirinin yerine kullanıldığı görülür.
Kavramların yerli yerine oturmadığı ilk dönem için belki bu durum normal kabul
edilebilir. Ancak sonraki yüzyıllarda telif edilen eserler ve -çok azı hariç-
günümüz araştırmaları bu karışıklığı anlama ve anlamlandırma yerine, metinlerde
birbirinin yerine kullanılabilen bu iki kelimeden cizye kelimesini esas almayı
tercih etmiştir. Dolayısıyla bu yaklaşım Emevi devletinin mevâlî kesiminden
ıstılahî anlamda cizye aldığı yönünde yaygın bir kanaat oluşmasına neden
olmuştur.Mevâlîden cizye
alınması uygulamasını Ḥaccâc b. Yûsuf’un başlattığı öne sürülür. Oysa Ḥaccâc,
din değiştirip müslüman olan ve büyük şehirlere göç eden Sevâd köylülerini
geldikleri topraklara geri göndererek, toprağın statüsü sebebiyle öteden beri
çiftçiden alınan ḫarâc vergisinin ve tarımsal üretimin devamlılığı sağlamayı
amaçlamıştır.Ele geçirilen
toprakların statüsü vergilendirmede belirleyici olmuştur. Buna göre fetih ve
sulh toprakları birbirinden farklı vergilendirilmiş, ancak bazı durumlarda
ikisinden de aynı vergi (ḫarâc) alınmıştır. Fetih topraklarında yaşayan gayri
müslimlerden ise fert başına cizye talep edilmiştir. Bu kesimden tahsil edilen
cizye ile ḫarâc vergisi “müşterek cizye” olarak ifade edilebilir. Kişinin
müslüman olup olmamasına bakılmaksızın toprağın statüsü sebebiyle kendisinden
ḫarâc talep edilmesi bazı araştırmacılar tarafından mevâlîden cizye alındığı
şeklinde yorumlanmıştır.Ancak siyasi
istikrarsızlık dönemlerinde, mevâlîden ḫarâc vergisine ek olarak cizye talep
edildiği de bir gerçektir. Burada yanlış anlaşılan ya da yorumlanan nokta, bu
uygulamanın bütün Emevi topraklarında ve Emevî tarihi boyunca sürdürülmüş
olduğudur. Tetkik edildiğinde bu çarpık vergi anlayışının aslında Mâverâünnehir
bölgesinde yoğunlaştığı görülür. Ülke genelinde mevâlîden cizye alınması ile
ilgili bazı teşebbüsler olmuşsa da Emevî halifeleri buna izin vermemişlerdir.
Mevâlîden cizye alınması uygulaması aslında Ḳuteybe b. Müslim el-Bâhilî’nin
öldürülmesinin (ö. 96/715) ardından Mâverâünnehir’de yaşanan siyasi
istikrarsızlıkla başlamış, ardından bazı Ḫorasân valileri tarafından devam
ettirilmiştir. Bölgenin Türk valilerinin ve vergi toplamakla görevli
dihḳânların kışkırtmalarına göre hareket eden bu valiler, vergilerini eksiksiz
gönderebilmek adına bölgedeki mevâlînin samimi müslüman olmadıklarını ileri
sürmüş ve onlardan cizye almaya devam etmişlerdir.Mevâlîden ıstılahî
anlamda -gayrimüslim kesimden alınır gibi- cizye talep edilmediği söylenebilir.
Çünkü kaynaklarda herhangi bir Emevi halifesinin bu hususta kaleme alınmış
yazılı talimatı yoktur. Öyle ki Ömer b. Abdilazîz’in hilafetine kadar Emevi
halifelerinin Mâverâünnehir bölgesindeki bu çarpık vergi politikasından
haberdar bile olmadıkları anlaşılmaktadır. Bir kez daha ifade etmek gerekirse
bu uygulama bazı Ḫorasân valilerinin, vergi gelirlerinin düşmesinden duydukları
endişe ile başlatılmıştır. Ancak 96/715 tarihinden sonra görülen bu haksız
uygulamanın sadece belli valiler ile sınırlı kaldığı unutulmamalıdır. Mesela
son Ḫorasân valisi Naṣr b. Seyyâr görev süresi boyunca (120-131/738-748)
mevâlîden cizye vergisini kesin olarak kaldırmıştır.
Bu icraatın bölgesel
olduğunu, bazı Ḫorasân valileri tarafından yapıldığını, dolayısıyla da Emevî
devlet politikasını yansıtmadığını gösterir bir başka delil ise Şiîlerin,
Ḫâricîlerin ve otuz iki yıl boyunca Abbasî ihtilalini yürütenlerin, mevâlîyi
kışkırtarak bu yanlış uygulama üzerinden Emevî aleyhtarı bir propaganda
yapmamalarıdır. |
---|---|
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |