Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi

Padişahların aile hayatı kurduğu cariyeleri Harem'de belli bir hiyerarşiye göre rütbe almışlardır. Padişahın ilk eşleri ve ona çocuk doğuranlara Kadınefendi; kadınefendilerden bir alt statüde bulunan padişah hanımlarına ise İkbal Hanımefendi denilmiştir. İslam hukukuna göre cariye ile evlilik h...

Full description

Bibliographic Details
Main Authors: Abdullah Erdem Taş, Mustafa Ateş
Format: Article
Language:English
Published: Cumhuriyet University 2020-12-01
Series:Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Subjects:
Online Access:https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1235976
_version_ 1797333661473832960
author Abdullah Erdem Taş
Mustafa Ateş
author_facet Abdullah Erdem Taş
Mustafa Ateş
author_sort Abdullah Erdem Taş
collection DOAJ
description Padişahların aile hayatı kurduğu cariyeleri Harem'de belli bir hiyerarşiye göre rütbe almışlardır. Padişahın ilk eşleri ve ona çocuk doğuranlara Kadınefendi; kadınefendilerden bir alt statüde bulunan padişah hanımlarına ise İkbal Hanımefendi denilmiştir. İslam hukukuna göre cariye ile evlilik hür kadın ile evlilik gibi değildir. Çünkü cariyeye nikâh kıyılmaz, şayet nikâh kıyılmak istenirse cariyenin azat edilmesi gerekir. Padişahların cariyelerine nikâh kıyması, 19. yüzyıla kadar bir iki istisna dışında vâki olmamıştır. 19. yüzyılda ise Osmanlı Devleti'nde cariyelerin hukukî statüsü tartışmalı hale gelmiştir. Osmanlı Devleti savaşlar yoluyla artık toprak kazanmak şöyle dursun elindeki toprakları bile muhafaza edemez duruma gelince saraya gelen cariyelerin ana kaynağı da değişmiştir. Artık savaş esirlerinden köleleştirme şeklindeki usul kaybolmuş; daha çok Rus saldırıları dolayısıyla memleketini terk etmek zorunda kalan Kafkas muhacirlerinin kızlarının saraya alınması uygulaması başlamıştır. Kafkas muhacirleri, sefalet çekmesin ve ileride önemli mevkilere gelebilsin diye kızlarını Osmanlı sarayına veriyorlardı. Bu kızların içerisinde fakir ailelerden gelen öksüz/yetimler olduğu gibi soylu Kafkas hanedanlarından gelenler de vardı. Sarayda bulunan kızlara cariye deniliyordu ama bunların en azından bir kısmı hür/Müslüman kişilerdi. Yani İslam hukukuna göre köleleştirilemezlerdi. Bunlardan saray içi hizmet görenler için bir sıkıntı bulunmuyorsa da padişaha eş olacaklar açısından dikkat çekici bir durum ortaya çıkmıştı. Hür ve Müslüman bir aileden gelen bir kız yahut en azından böyle bir şüphe terettüp edenler nikâh bağı olmadan padişahın hanımı olabilir miydi? Sultan Abdülaziz döneminden itibaren kadınefendilerin sayısının dörtle sınırlanması, şer‘î olarak bir erkeğin nikâhla en fazla dört eş alabileceğinden hareketle mi getirilmişti? Kadınefendilere nikâh kıyılmış mıydı? İkballerin durumu neydi? Bu sorulara henüz yeterli/tatmin edici cevaplar verilebilmiş değildir. Ancak son dönemde padişahların, elimizde resmî kayıtları olmasa da hukukî statüleri müsait olmaması sebebiyle (hür ve Müslüman olduklarından) özellikle Abhaz soylu cariyelerine nikâh kıyıp bu şekilde onları eşleri arasına kattığı iddia edilmektedir. Bu minvalde Sultan II. Abdülhamid'in (öl. 1336/1918) eşlerinin, cariye mi yoksa nikâhlı zevce mi olduğu hususu da günümüzde bazı araştırmalara konu olmuştur. Hatıratlardan yola çıkılarak Sultan Abdülhamid'in eşlerinin neredeyse tamamının hür ve Müslüman asıllı olduğu iddia edilmiştir. Buna göre Sultan Abdülhamid'in zevcelerinin cariye statüsünde olamayacağı ve birlikteliklerinin nikâhla olabileceği söylenmiştir. Öte yandan İslam hukukuna göre en fazla dört kadınla nikâh kıyılabileceği dikkate alındığında on üç eşi olan Sultan'ın evlilikleri hukukî açıdan soru işaretleri oluşturmuştur. Bu problem en bariz şekilde Sultan Abdülhamid'in vefatından sonra vârislerin açtığı veraset davasında görülmüştür. Sultan Abdülhamid'in dokuz hanımla birden nikâhlı olduğu öne sürülen bu davada, söz konusu iddiaya herhangi bir itiraz yapılmamıştır. Bu çalışmada, Sultan Abdülhamid'in eşleriyle ilgili bilgiler ve devlet nezdindeki hukukî statüleri, 2. Meşrutiyet döneminde kendilerine verilen maaşlara ilişkin belgeler üzerinden tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Sultan Abdülhamid'in mirasıyla ilgili veraset ilamı davasında ortaya çıkan nikâhlı dokuz hanım meselesi fıkhî açıdan değerlendirilmiştir. Sultan Abdülhamid, saltanatı döneminde ve sonrasında muhalifleri tarafından hiçbir şekilde şeriata aykırı nikâh yahut evlilikle suçlanmamıştır. Buradan hareketle o dönemde Sultan'ın haremiyle ilgili İslam hukukuna aykırı bir durumun öne çıkmadığı söylenebilir. Diğer taraftan mahkemeye konu olan dokuz hanımla nikâhı meselesi İslam hukuku açısından üç ihtimali öne çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi mahkemede bazı hanımların hakikati gizlemiş olmalarıdır ki elde edilen verilere göre bu en zayıf ihtimaldir. İkincisi Sultan Abdülhamid tarafından talakın gizlenmesi ve hanımlarının da bundan haberdar olmamasıdır. Bu ihtimal ise Hanefî fıkhı açısından değerlendirildiğinde problemli görülmüştür. Üçüncü ihtimal de nikâh-ı tenezzühî uygulamasıdır. 2. Meşrutiyet'le başlayıp Cumhuriyet'e kadar olan dönemde devlet daireleri arasındaki yazışmalar dikkate alındığında kadınefendilerin nikâhlı zevce -ki bunların sayısı dörtle sınırlandırılmıştır-, ikballerin ise cariye statüsünde değerlendirildiği açıktır. Buradan hareketle nikâh meselesiyle ilgili olarak zikri geçen ihtimallerden en makulünün, ikballerin cariye statüsünde görülüp onlara nikâh-ı tenezzühî kapsamında nikâh kıyılmış olduğu düşünülmektedir.
first_indexed 2024-03-08T08:08:11Z
format Article
id doaj.art-1ec8e0ea12e54725b0c4596abfa37e41
institution Directory Open Access Journal
issn 2528-9861
2528-987X
language English
last_indexed 2024-03-08T08:08:11Z
publishDate 2020-12-01
publisher Cumhuriyet University
record_format Article
series Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
spelling doaj.art-1ec8e0ea12e54725b0c4596abfa37e412024-02-02T09:50:33ZengCumhuriyet UniversityCumhuriyet İlahiyat Dergisi2528-98612528-987X2020-12-012431263128410.18505/cuid.7793162057Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh MeselesiAbdullah Erdem Taş0Mustafa Ateş1KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİDumlupınar Üniversitesi İslami İlimler FakültesiPadişahların aile hayatı kurduğu cariyeleri Harem'de belli bir hiyerarşiye göre rütbe almışlardır. Padişahın ilk eşleri ve ona çocuk doğuranlara Kadınefendi; kadınefendilerden bir alt statüde bulunan padişah hanımlarına ise İkbal Hanımefendi denilmiştir. İslam hukukuna göre cariye ile evlilik hür kadın ile evlilik gibi değildir. Çünkü cariyeye nikâh kıyılmaz, şayet nikâh kıyılmak istenirse cariyenin azat edilmesi gerekir. Padişahların cariyelerine nikâh kıyması, 19. yüzyıla kadar bir iki istisna dışında vâki olmamıştır. 19. yüzyılda ise Osmanlı Devleti'nde cariyelerin hukukî statüsü tartışmalı hale gelmiştir. Osmanlı Devleti savaşlar yoluyla artık toprak kazanmak şöyle dursun elindeki toprakları bile muhafaza edemez duruma gelince saraya gelen cariyelerin ana kaynağı da değişmiştir. Artık savaş esirlerinden köleleştirme şeklindeki usul kaybolmuş; daha çok Rus saldırıları dolayısıyla memleketini terk etmek zorunda kalan Kafkas muhacirlerinin kızlarının saraya alınması uygulaması başlamıştır. Kafkas muhacirleri, sefalet çekmesin ve ileride önemli mevkilere gelebilsin diye kızlarını Osmanlı sarayına veriyorlardı. Bu kızların içerisinde fakir ailelerden gelen öksüz/yetimler olduğu gibi soylu Kafkas hanedanlarından gelenler de vardı. Sarayda bulunan kızlara cariye deniliyordu ama bunların en azından bir kısmı hür/Müslüman kişilerdi. Yani İslam hukukuna göre köleleştirilemezlerdi. Bunlardan saray içi hizmet görenler için bir sıkıntı bulunmuyorsa da padişaha eş olacaklar açısından dikkat çekici bir durum ortaya çıkmıştı. Hür ve Müslüman bir aileden gelen bir kız yahut en azından böyle bir şüphe terettüp edenler nikâh bağı olmadan padişahın hanımı olabilir miydi? Sultan Abdülaziz döneminden itibaren kadınefendilerin sayısının dörtle sınırlanması, şer‘î olarak bir erkeğin nikâhla en fazla dört eş alabileceğinden hareketle mi getirilmişti? Kadınefendilere nikâh kıyılmış mıydı? İkballerin durumu neydi? Bu sorulara henüz yeterli/tatmin edici cevaplar verilebilmiş değildir. Ancak son dönemde padişahların, elimizde resmî kayıtları olmasa da hukukî statüleri müsait olmaması sebebiyle (hür ve Müslüman olduklarından) özellikle Abhaz soylu cariyelerine nikâh kıyıp bu şekilde onları eşleri arasına kattığı iddia edilmektedir. Bu minvalde Sultan II. Abdülhamid'in (öl. 1336/1918) eşlerinin, cariye mi yoksa nikâhlı zevce mi olduğu hususu da günümüzde bazı araştırmalara konu olmuştur. Hatıratlardan yola çıkılarak Sultan Abdülhamid'in eşlerinin neredeyse tamamının hür ve Müslüman asıllı olduğu iddia edilmiştir. Buna göre Sultan Abdülhamid'in zevcelerinin cariye statüsünde olamayacağı ve birlikteliklerinin nikâhla olabileceği söylenmiştir. Öte yandan İslam hukukuna göre en fazla dört kadınla nikâh kıyılabileceği dikkate alındığında on üç eşi olan Sultan'ın evlilikleri hukukî açıdan soru işaretleri oluşturmuştur. Bu problem en bariz şekilde Sultan Abdülhamid'in vefatından sonra vârislerin açtığı veraset davasında görülmüştür. Sultan Abdülhamid'in dokuz hanımla birden nikâhlı olduğu öne sürülen bu davada, söz konusu iddiaya herhangi bir itiraz yapılmamıştır. Bu çalışmada, Sultan Abdülhamid'in eşleriyle ilgili bilgiler ve devlet nezdindeki hukukî statüleri, 2. Meşrutiyet döneminde kendilerine verilen maaşlara ilişkin belgeler üzerinden tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Sultan Abdülhamid'in mirasıyla ilgili veraset ilamı davasında ortaya çıkan nikâhlı dokuz hanım meselesi fıkhî açıdan değerlendirilmiştir. Sultan Abdülhamid, saltanatı döneminde ve sonrasında muhalifleri tarafından hiçbir şekilde şeriata aykırı nikâh yahut evlilikle suçlanmamıştır. Buradan hareketle o dönemde Sultan'ın haremiyle ilgili İslam hukukuna aykırı bir durumun öne çıkmadığı söylenebilir. Diğer taraftan mahkemeye konu olan dokuz hanımla nikâhı meselesi İslam hukuku açısından üç ihtimali öne çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi mahkemede bazı hanımların hakikati gizlemiş olmalarıdır ki elde edilen verilere göre bu en zayıf ihtimaldir. İkincisi Sultan Abdülhamid tarafından talakın gizlenmesi ve hanımlarının da bundan haberdar olmamasıdır. Bu ihtimal ise Hanefî fıkhı açısından değerlendirildiğinde problemli görülmüştür. Üçüncü ihtimal de nikâh-ı tenezzühî uygulamasıdır. 2. Meşrutiyet'le başlayıp Cumhuriyet'e kadar olan dönemde devlet daireleri arasındaki yazışmalar dikkate alındığında kadınefendilerin nikâhlı zevce -ki bunların sayısı dörtle sınırlandırılmıştır-, ikballerin ise cariye statüsünde değerlendirildiği açıktır. Buradan hareketle nikâh meselesiyle ilgili olarak zikri geçen ihtimallerden en makulünün, ikballerin cariye statüsünde görülüp onlara nikâh-ı tenezzühî kapsamında nikâh kıyılmış olduğu düşünülmektedir.https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1235976islamic lawottoman historyabdülhamid iiharemjāriyanikāhi̇slam hukukuosmanlı tarihiii. abdülhamidcariyenikâhharem
spellingShingle Abdullah Erdem Taş
Mustafa Ateş
Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
islamic law
ottoman history
abdülhamid ii
harem
jāriya
nikāh
i̇slam hukuku
osmanlı tarihi
ii. abdülhamid
cariye
nikâh
harem
title Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
title_full Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
title_fullStr Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
title_full_unstemmed Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
title_short Sultan II. Abdülhamid'in Eşleri ve Nikâh Meselesi
title_sort sultan ii abdulhamid in esleri ve nikah meselesi
topic islamic law
ottoman history
abdülhamid ii
harem
jāriya
nikāh
i̇slam hukuku
osmanlı tarihi
ii. abdülhamid
cariye
nikâh
harem
url https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1235976
work_keys_str_mv AT abdullaherdemtas sultaniiabdulhamidineslerivenikahmeselesi
AT mustafaates sultaniiabdulhamidineslerivenikahmeselesi