Mütercimi Meçhul Bir Kasîde-i Bürde Tercümesi
Mısırlı sûfi şair Muhammed b. Saîd el-Busîrî’nin (öl. 695/1296) Hz. Peygamber’e tevessülen yazdığı Kasîde-i Bürde isimli eseri, İslam dünyasında büyük ilgi görmüş, bir yandan kültürel/sosyal alanda düğün, bayram, cenaze merasimi gibi törenlerde okunurken; diğer yandan edebî muhitte ulema ve üdebanın...
Main Author: | |
---|---|
Format: | Article |
Language: | English |
Published: |
Cumhuriyet University
2020-06-01
|
Series: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
Subjects: | |
Online Access: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/54817/704116?publisher=cumhuriyet |
Summary: | Mısırlı sûfi şair Muhammed b. Saîd el-Busîrî’nin (öl. 695/1296) Hz. Peygamber’e tevessülen yazdığı Kasîde-i Bürde isimli eseri, İslam dünyasında büyük ilgi görmüş, bir yandan kültürel/sosyal alanda düğün, bayram, cenaze merasimi gibi törenlerde okunurken; diğer yandan edebî muhitte ulema ve üdebanın kalemiyle şerh, tahmîs, tesdîs, tesbî‘, taştîr ve tercüme edilmiştir. Mütekerrir defa yapılan bu faaliyetler, 15. asırdan başlayarak günümüze kadar süregelmiştir. Kasideye rağbet edenler yalnız meşhurlar olmamış, esamisi okunmayan yahut sonradan unutulan şahsiyetler de onu kendi dillerine aktarmaya gayret etmişlerdir. Çalışmanın konusu, kasidenin bu tür manzum tercümelerinden biridir. Mütercimi gibi tercüme tarihi de belirsiz olan manzume, klâsik dönem imlâsıyla, 162 beyit hâlinde aruzun remel bahrinde yazılmıştır. Kafiye kelimelerinin önemli bir kısmının kaynak metinden alınmasına rağmen emsaline göre daha anlaşılır bir üsluba maliktir. Şiirsellik bakımından da vasatın üstündedir. Mütercim, kaynak metinden aldığı manayı kendi şairlik istidadı ile süslemiş ve özgün bir edayla söylemeye çalışmıştır. Bu bakımdan Kasîde-i Bürde tercümelerinin çoğundan daha edebî, daha lirik ve daha başarılıdır. Bu makalede, söz konusu eserin bazı özelliklerine değinilerek transkripsiyonlu metni verilmiştir.Özet: Muhammed b. Saîd el-Busîrî’nin (öl. 696/1297) Kasîde-i Bürde isimli eseri, İslam dünyasında önemli bir konuma sahiptir. Şairin el-Kevâkibu’d-durriye fî medhi hayri’l-beriyye olarak adlandırdığı eser, kafiye harfinin mîm olması sebebiyle el-Kasîdetu’l-mîmiyye, Busîrî’nin tutulduğu hastalıktan şifa bulmasına vesile olduğu için Kasîde-i Bür’e, bu hadisenin rüyasında Hz. Peygamber’in elinden hırka giyerek gerçekleşmesi rivayetine binaen de Kasîde-i Bürde diye anılmıştır. Ka‘b b. Züheyr’in (öl. 24/645) aynı ismi taşıyan kasidesi ile karışmaması için kültürel muhitte Kasîde-i Bür’e ismiyle meşhur olmakla birlikte literatürde Kasîde-i Bürde ismi ön plandadır. Aruzun basit bahriyle yazılan eser, 161 beyitten meydana gelmektedir. Muhteva bakımından 10 bölüme ayrılmakta; sevgiliye özlem, nefisten şikayet, Hz. Peygamber’in övgüsü, doğumu, mucizeleri, Kuran’ın şerefi, miraç mucizesi, cihadın önemi, nedamet ve ümit, dua ve niyaz konularını içermektedir. Etkili bir üslubu bulunan kaside, İslam coğrafyasında büyük beğeni kazanmış, asırlar boyunca muhtelif vesilelerle okunagelmiştir. Kimilerinin düğünlerde, bayramlarda kimilerinin cenaze merasimlerinde andığı kasideyi, hastalar şifa ümidiyle okurken; hattatlar meşk niyetiyle yazmışlardır. Şöhretini, sanat değerinden ziyade ilginç hikâyesine borçlu olan kaside, Farsça, Malayca, Peştuca, Pencapça, Türkçe ve Urduca gibi doğu lisanları yanında Almanca, Fransızca, Grekçe, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca ve Latince gibi batı dillerine de çevrilmiş; üzerine çok sayıda şerh, hâşiye, tahmîs, tesdîs, tesbî‘, taştîr ve nazîreler yazılmıştır. Söz gelimi, Ebû Şâme el-Makdisî (öl. 665/1266), Halid b. Abdullah el-Ezherî (öl. 905/1499), İbrâhim b. Muhammed el-Bâcûrî (öl. 1277/1860), Ömer b. Ahmed el-Harputî (öl. 1299/1882) tarafından Arapça olarak şerh edilen manzume, Molla Hâfız Şeref (öl. 810/1407’den sonra), İsâmüddin b. Arabşâh el-İsferâyînî (öl. 945/1538), Ali b. Hasan Zevâreî (öl. 968/1560) gibi üdeba vasıtasıyla Farsçaya çevrilmiştir. Le’âlî Ahmed b. Mustafâ (öl. 971/1563), Seyyid Hasan b. Abdurrahman (öl. 1071/1661), Nazîfî İsmâil Akhisârî (öl. 1205/1790’dan sonra), Şeyhülislam Mekkî Mehmed (öl. 1212/1797), Muhammed b. Feyzullah (öl. 1231/1816), Muhammed b. Ahmed (öl. 1318/1900), Ankara Valisi Âbidin Paşa (öl. 1324/1906) tarafından Türk diliyle şerh edilen eser, Taşköprizâde Kemâleddin (öl. 1030/1621) Hocazâde Esad (öl. 1034/1625), Seyyid Muhammed Şerîfî (öl. 1040/1631), Şeyhülislam Yahyâ (öl. 1053/1644), Süleyman Nahîfî (öl. 1151/1738), Abdullah Salâhî (öl. 1197/1783), Şeyhülislam Mekkî Mehmed, Mollacıkzâde Raif (öl. 1238/1823), Mustafa Maksud Resâ (öl. 1258/1843), Yemlihazâde Mustafa Kâmil (öl. 1294/1878), Diyarbakırlı Mehmed Saîd Paşa (öl. 1308/1892), Muhammed Fevzî (öl. 1318/1900) gibi şairlerin kalemiyle tahmîs, İsmâil Müfîd Efendi’nin (öl. 1217/1803) gayretiyle tesdîs ve Niyâzî-i Mısrî’nin (öl. 1105/1694) marifetiyle tesbî‘ edilmiştir. Abdurrahim Karahisarî (öl. 888/1483 sonrası), Kemâl Paşazâde Şemseddin (öl. 940/1534), Ahmed-i Rıdvân (öl. 945/1538’den önce) Le’âlî Ahmed b. Mustafâ, Şemseddin Sivâsî (öl. 1006/1597), Kemalâtî Mehmed (öl. 1015/1606’dan önce), Esâsî Efendi (öl. 1041/1631’den önce), Seyyid Hüseyin Amâsî (öl. 1050/1641’den sonra), Mehmed Tâlib Üsküdârî (öl. 1089/1679), Sükûtî Mehmed b. Mustafa (öl. 1103/1691), Üsküdarlı Abdülhay Celvetî (öl. 1117/1705), Süleyman Nahîfî, Abdullah Hulvânî (öl. 1159/1746), Ahmed Arifî (öl. 1195/1781’den sonra), Abdullah Salâhî, İsmâil Müfîd Efendi, Sivaslı Ahmed Sûzî (öl. 1246/1830), Evrenyeli Abdürrahim (öl. 1282/1865), Mehmed Saîd Paşa, Konyalı Fahreddin (öl. 1365/1950), Sezai Karakoç (d. 1933), İlhan Armutçuoğlu (d. 1937), Mahmut Kaya (d. 1945) gibi şairlerin Türk diline kazandırdığı eserin, mütercimi meçhul tercümeleri de vardır. Çalışmanın konusu bunlardandır. Görebildiğimiz kadarıyla bugüne kadar ilim dünyasının pek dikkatini çekmeyen tercümeye sadece Sadık Yazar değinmişdir. O da eserin eksik nüshasından hareketle birkaç cümle söylemekle yetinmiştir.Gerek kütüphane kayıtlarında gerekse nüshalarında eserin mütercimine ve tercüme tarihine dair bilgiye rastlanmamıştır. Başında mukaddime nevinden bir kısım bulunmadan doğrudan başlayan tercüme, klâsik dönem imlâsıyla 162 beyit hâlinde kaleme alınmıştır. Aruzun remel bahrinde fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün veznine uygundur. Bazı aruz kusurları bulunmakla birlikte genel anlamda vezin konusunda başarılı olduğu söylenebilir. Kaynak metnin kâfiyesi olan mîm’i tercih eden mütercim, bazı kafiye kelimelerini Arapça metinden doğrudan aktarırken; bazılarını uygun kelimelere dönüştürmektedir. Yine bazılarını bir kez kullanırken; bazılarını birkaç defa istimal etmektedir. Bu hâl, kafiye bulma konusunda zorlanmış olma ihtimalini hatıra getirirken; mezkur kelimelerden bazılarını farklı anlamlarıyla ele alması ve 162 beyitte 99 farklı kafiye kelimesine yer vermesi dikkat çekmektedir.Mütercim, kafiye kelimeleri dışında da kaynak metinden yararlanmış; bazı kelimeleri, tercüme etmeden almış yahut yalnızca harf-i tarifi kaldırmış; bazılarını kökeni müşterek başka kelimelere veya Farsçadaki karşılığına tahvil etmiştir. Bir kısım ibareleri, muhtelif tasarruflarla Türk dilinin yapısına uygun hâle getirirken yaşayan Türkçe yanında eski Anadolu Türkçesinden de istifade etmiştir. Muhteva bakımından Bûsîrî’nin kasidesi gibi 10 bölümden meydana gelen manzume, kaynak metnin muhtevasına uygun fakat motomot bir tercüme değildir. Edebî söyleme önem veren mütercim, metnin aslındaki ahenk unsurlarını büyük ölçüde muhafaza etmiş, hatta buna katkıda bulunmuştur. Busîrî’nin eserinden aldığı manayı, şairlik istidadıyla yeniden yorumlamış, vezin bakımından az kusurlu, şiirsellik yönünden başarılı bir tercüme kaleme almıştır.Kaside-i Bürde tercümelerinden Üsküdarlı Abdülhay Celvetî’nin tercümesiyle kafiye harfi, Seyyid Hüseyin Amâsî’nin tercümesiyle vezin, İsmâil Müfîd Efendi’nin eseriyle kaynak metindeki bazı kelimelerin aynen aktarılması açısından benzeyen tercüme, Nahîfî tercümesiyle hem kafiye harfi hem kafiye kelimelerinin çoğunun asıl metinden alınması yönüyle müşterektir. Kemâl Paşazâde, Ahmed-i Rıdvân, Esâsî Efendi, Abdullah Salâhî ve Na‘imî tercümeleriyle ise hem kâfiye harfi hem vezin hem de yine kafiye kelimelerinin ekserinin kaynak metinden seçilmiş olması bakımından benzerlik arz etmektedir. Fakat Kemâl Paşazâde tercümesine nazaran daha sade, Ahmed-i Rıdvân tercümesine kıyasla kaynak metnin muhtevasına daha sadık, Na‘imî tercümesine göre de vezin bakımından daha sağlamdır. |
---|---|
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |