Sıfat Ayetleri ve Meallere Aktarımlarına Bakış

Tefsir eserlerinde ayetlere ihtiva ettikleri konulara göre seyf ayeti, zıhar ayeti, mübâhele ayeti ve ahkâm ayetleri gibi isimlendirmeler yapıldığı görülür. Bu tasnif sadece konu itibarıyla değil, iniş yeri, uzunluk-kısalık, mananın açık-kapalı olması gibi değişik açılardan da yapılmıştır. Bu bağlam...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Yusuf Yurt
Format: Article
Language:English
Published: Yediveren Kitap 2020-12-01
Series:Marife Dini Araştırmalar Dergisi
Subjects:
Online Access:https://www.marife.org/marife/article/view/892
Description
Summary:Tefsir eserlerinde ayetlere ihtiva ettikleri konulara göre seyf ayeti, zıhar ayeti, mübâhele ayeti ve ahkâm ayetleri gibi isimlendirmeler yapıldığı görülür. Bu tasnif sadece konu itibarıyla değil, iniş yeri, uzunluk-kısalık, mananın açık-kapalı olması gibi değişik açılardan da yapılmıştır. Bu bağlamda Tefsir usulü kaynaklarında sıfat ayetleri ve sıfatlar hakkında vârit olan ayetler gibi ifadeler yer alır. Bu isimlendirme altında sıralanan ayetler incelendiğinde bunların el-esmâu’l-hüsna’dan bir ya da birkaç isim-sıfat barındıran ayetler değil; içerisinde el, yüz, göz, gelme, istivâ, sevme, gazab etme, gökte olma, yerde olma, üste olma vb. beşerî/cismanî özelliklerin Yüce Allah’a nispet edildiği ayetler olduğu görülür. Muhtevasında bu tür bir ifadeler barındıran ayetlere “sıfat ayetleri”; bu ayetlerin haber vermesi ile bilindiği için de bu özelliklere “haberî/semi’î sıfatlar” denilmiştir. Gerçek mana ve mahiyetleri kavranamadığı için bunlara “müteşâbih sıfatlar” adı da verilmiştir. Haberi sıfatların bir kısmı yalnız Kur’an-ı Kerim’de, bir kısmı yalnız hadislerde, bir kısmı ise hem Kur’an hem de hadislerde yer alır. Diğer taraftan bu sıfatlar naslarda kelime çeşidi olarak tek formda olmayıp fiil, isim ve zarf/edat şekillerinden görülebilir. Biraz daha detaylandırmak gerekirse, söz konusu naslarda: merhamet etmek, sevmek (mehabbet), kızmak (gadab), râzı olmak (rızâ) gibi duygu bildiren; istivâ ityan, meci’, firâğ, ve batş gibi hareket/eylem ifade eden fiiller ile yed/yedân/eydî, vech, ‘ayn/a‘yun gibi uzuv bildiren kelimeler ve nefs gibi nitelikler Allah’a isnat edilir. Ayrıca, yemîn, cenb, kurb/akrab, fevk, ‘inde, me‘a ve ledün gibi konum/durum bildiren edatlar da Allah (c.c.) ile ilgili olarak naslarda yer alır. Bunlardan başka, semâ’da olmak, arz’da olmak gibi bir mekânda bulunmayı ifade eden tabirler Allah (c.c.) hakkında kullanılır. Özetle duygu bildiren, hareket ifade eden filler; uzuv bildiren kelimeler veya yakınlık, beraberlik, üst, yan gibi, semada olmak, yerde olmak gibi aşkın varlık için düşünülemeyecek hususlar ayetlerde Allah’a (c.c.) nisbet edilmektedir. Sadece hadislerde yer alan haberi sıfatlardan bazıları şöyledir: Parmak, ayak, nüzul, yaklaşma (kurb), sevinme (ferah), gülme (dıhk). Ayetler için yapılan isimlendirmesinin bir benzeri de hadsisler için yapılmış; içerisinde antropomorfik ifadeler barındıran hadislere sıfat hadisleri denilmiştir. Ayet ve hadislerde yer alan bu ifadeler, sözlük anlamları itibarıyla yaratılmışlık özelliği ifade ettikleri için, Allah’a (c.c.) nispet edilmesi İslam’ın uluhiyyet anlayışıyla bağdaşmaz. Zira ayetlerde ifade edildiği üzere Allah’ın (c.c.) bir varlığa benzemesi mümkün değildir. Ehl-i sünnet geleneğinde sıfat ayetlerini anlama konusunda selef ve halefe isnat edilen iki yaklaşım vardır. Selef denilince ilim ve fazilet açısından Müslümanların önderleri sayılan ashâp ve tabiîn anlaşılır. Mu’tezile, Eş’arilik ve Mâtürîdilik gibi kendilerine has bir metodolojileri olan itikadî fırkaların ortaya çıkmadan önce İslam dünyasında selefin inancı hakimdir ve onların bu konudaki düşünceleri şöyle özetlenebilir: Haberî sıfatların mahiyetini biz bilemeyiz, bu konuda yorum yapmak caiz değildir. Ehl-i sünnet çizgisinde te’vilden uzak duran selef neslinin yerini alan, sıfat ayetlerini te’vil eden Mâtürîdîliği ve Eş‘arîliği temsil edenlere de halef denilmiştir. Halef âlimleri haberi sıfat olarak naslarda yer alan bir kelimeyi, lafzın zahir manasında değil de; hakiki mana ile mecazî anlam arasında yakınlık sağlayan bir delilin bulunmasını göz önünde bulundurarak sözkonusu kelimeyi, Kitap ve Sünnetin ruhuna, akli delillere, sözlük ve dilbilim kurallarına uygun olarak muhtemel bulunduğu başka bir manada kullanmışlardır. Diğer bir ifadeyle haberi sıfatlara, hakiki değil, mecazî anlamlar verilmiştir. Gerçeği bilen yalnız Allah’tır diyerek istivâ’ya, hükümranlık, istikrâr, istîlâ, i‘tidâl; Allah’ın gelmesine (ityân), emrinin gelmesi; üstünlüğü’ne (fevk) yön değil, yücelik; cenb’e hak; vech’e zât, ayn’e inayet ve ilim, yed’e kudret; nefs’e ukubet; nüzûl’e rahmet gibi anlamlar vermek suretiyle bu sıfatları te’vîl etmişlerdir. Çalışmada haberi sıfatlardan ityân, mecî, istivâ, nefs, yed, vech, ‘ayn ve cenb seçilerek ülkemizde kurumlar ve şahıslar tarafından yapılmış on bir adet mealde bu sıfatların Türkçe çevirilerinde hangi usulün benimsendiği incelenmiştir. Yapılan bu incelemede seçilen meallerde, incelenen sıfatlar çerçevesinde, yukarıda söz edilen yaklaşımlardan tek bir yöntem benimseyip onun üzerinden yürümedikleri; yani sıfat ayetlerini meallendirirken bu metodlardan birine bağlı kalmadıkları görülmüştür. Meallerde söz konusu ayetlere siyak ve sibakın durumuna göre bazen literal mana verilirken bazen de yoruma dayalı anlamlar verildiği görülmektedir. Hatta bazen kimi meallerde Arapça kelimenin birebir Türkçe olarak yazıldığı da vakidir.
ISSN:2630-5550