Summary: | Muhaddisler, bir yandan hadislerin aslına uygun bir şekilde
nakledilmesine çabalarken bir yandan da hadislerin doğru anlaşılması için
prensipler geliştirmişlerdir. Hadislerin anlaşılması konusunda ortaya çıkan
ekoller, genelde hadislerin zâhirini esas alan lafızcı yaklaşım ile
hadislerdeki makâsıdı esas alan gâî yaklaşım olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Zâhiri esas alan yaklaşımı ehl-i hadis, makâsıdı esas alan yaklaşımı ise ehl-i
re’y temsil etmiştir. Lafızcılık ve makâsıdı genel bir metot olarak benimseyen
bu iki ekolden de nasslara yaklaşımı ve yorumları farklı, değişik ekoller
çıkmıştır.
Kökleri sahâbe dönemine dayanan bu anlayış farklılıkları yüzlerce
yıl devam etmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Keşmîrî (ö. 1352/1933) ve
Mübârekpûrî (ö. 1353/1934), ilk asırlarda başlayan bu tartışmalara katılmıştır.
Keşmîrî, ehl-i re’yin bir temsilcisi olarak genellikle makâsıdı öne almış,
hadislerden hüküm çıkarırken zâhirden ziyade makâsıdı önemsemiştir. Mübârekpûrî
ise, ehl-i hadisin genellikle bağlı kaldığı zâhirci bakış açısını benimsemiş,
hadisleri yorumlarken zâhire büyük bir önem atfetmiştir.
Keşmîrî ve Mübârekpûrî, bundan yaklaşık bir asır
önce Hindistan’da yaşamış, sadece kendi bölgelerini değil, bütün İslâm âlemini
etkilemişlerdir. Hindistan âlimlerinin, İslâmî ilimlere yaptıkları katkı
malumdur. Keşmîrî ve Mübârekpûrî’nin ilmî birçok yönü, farklı araştırmacılar
tarafından incelense de hadislere bakış açıları karşılaştırmalı olarak henüz
ortaya konmamıştır. Bu alanda hissedilen boşluğu doldurmak üzere seçtiğimiz,
Keşmîrî ve Mübârekpûrî karşılaştırması, ehl-i re’y ve ehl-i hadisin, hadisleri
nasıl anladıkları konusuna da katkı sunacaktır. Şüphesiz ki bu araştırmanını
bir diğer hedefi de başlangıcı sahâbeye kadar giden tartışmalara Keşmîrî ve
Mübârekpûrî’nin nasıl çözümler ürettiğini tespit edebilmektir.
|