Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’ân Tercümesine Yazdığı Muḳaddime ile Lüġāt-i Ḳurʾâniye Ḥaḳḳında Lâḥika-i Şerîfe İsimli Eserinin Tahlili, Kaynaklarının Tespiti ve Terceme-i Şerîfe’siyle Karşılaştırılması

Ahmet Cevdet Paşa (öl. 1312/1895) tarih ve hukuk alanlarında öne çıkmakla birlikte edebiyat, siyer ve tefsirle ilgili eserler de vermiş önemli bir Osmanlı âlimidir. Hayatının sonuna doğru kısa açıklamalı bir Kur’ân tercümesi yapmaya başlamış ancak bu çalışması Bakara sûresi ile sınırlı kalmıştır. Te...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Murat Kaya
Format: Article
Language:English
Published: Cumhuriyet University 2021-12-01
Series:Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Subjects:
Online Access:https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1939457
Description
Summary:Ahmet Cevdet Paşa (öl. 1312/1895) tarih ve hukuk alanlarında öne çıkmakla birlikte edebiyat, siyer ve tefsirle ilgili eserler de vermiş önemli bir Osmanlı âlimidir. Hayatının sonuna doğru kısa açıklamalı bir Kur’ân tercümesi yapmaya başlamış ancak bu çalışması Bakara sûresi ile sınırlı kalmıştır. Terceme-i Şerîfe adını verdiği bu çalışmasına paralel olarak daha ayrıntılı açıklamalar gerektiren kelime ve ıstılahlar için Lâḥika-i Şerîfe ismiyle bir Kur’ân lugatçesi hazırlamıştır. Tabii olarak bu da Bakara sûresinin sonuna kadar devam edebilmiştir. Cevdet Paşa’nın vefatından sonra kitapları kızı Fatma Aliye Hanım’a (öl. 1936) intikal etmişti. Maʿârif Kütüphânesi müdürü Nâci Kāsım (öl. 1963) Lâḥika-i Şerîfe ile Terceme-i Şerîfe’nin birinci cüz’ünü ondan alarak bunları aynen iade edeceğine dair bir senet vermiş, daha sonra birinci cüz’den sadece Muḳaddime ile Lâḥika-i Şerîfe’yi Büyük Türk Âlimi Cevdet Paşa merhûmun lüġāt-i Ḳurʾâniye ḥaḳḳında lâḥika-i şerîfesini hâvî tercemeli Ḳurʾân-ı Kerîm (İstanbul: 1927) adlı eserde neşretmiştir. Muḳaddime’yi kitabın başına Lâḥika-i Şerîfe’yi de sonuna koymuş olması bazı insanları yanıltmış, meâlin tamamen Cevdet Paşa’ya ait olduğunu düşünmelerine sebep olmuştur. Süleyman Tevfîk bu iki eseri 1928’de el-Beyân fî ʾâyâti’l-Ḳurʾân isimli tercümesiyle birlikte yeniden basmıştır. Terceme-i Şerîfe ise herhangi bir yerde basılmamıştır. Emine Armağan, yakın zamanlarda Cevdet Paşa’nın Terceme-i Şerîfe’yi yazdığı defterleri bularak neşretmiş, orada Muḳaddime ve Lâḥika-i Şerîfe’den bahsetmiş, bunların sayfalarını küçük resimler hâlinde basmış ancak onları Latinize ederek yayınlamamıştır. Bu makalede Muḳaddime ile Lâḥika-i Şerîfe Latinize edilerek Terceme-i Şerîfe’yle karşılaştırılmış, tercümenin ilgili kısımları dipnotlarda gösterilmiştir. Böylece yazma hâlindeki tercümenin lügatçe ile ne kadar uyumlu olduğu ve müellife nispetinin sıhhat derecesi tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca lügatçenin Osmanlıca neşrinde yer alan çok sayıdaki hata da tashih edilmiştir. Cevdet Paşa Muḳaddime’de Allah’ın varlığının zorunlu, Rasûlü’nün ümmî ve emîn, insanların temel bilgi kaynağının da vahiy olduğuna dikkat çeker. Kur’ân’ın nüzul, tebliğ ve metinleşme sürecini özetler. Ulûmu’l-Kur’ân’la ilgili konulara kısa kısa temas eder. Buradan Kur’ân’ın mucize oluşuna geçen Cevdet Paşa, kelâm-ı ilâhînin kadîm oluşundan ve tehaddîden bahseder. Cevdet Paşa Kur’ân’ı anlamak için Arap dilini çok iyi derecede bilmek gerektiğini ve onun başka bir dile hakkıyla tercüme edilmesinin mümkün olmadığını vurgular. Ancak Arapça bilmeyenlere ilk manalarını sathî bir şekilde anlatmak için tercüme edilebileceği görüşündedir. Cevdet Paşa’nın Muḳaddime’si gayet vecizdir. Önemli konuları birer cümleyle özetleyip geçmiştir. Cevdet Paşa Terceme-i Şerîfe’yi yazarken birebir tercüme edilmesi mümkün olmayan çok anlamlı kelime ve ıstılahları aynen bırakmış, bunların geniş izahlarını tefsir kısmına ve Lâḥika’ya havale etmiştir. Cevdet Paşa’nın Lâḥika-i Şerîfe’si ise herhangi bir Kur’ân lugatının tercümesi değil, tamamen orijinaldir. O bir kelimenin farklı âyetlerde ifade ettiği manaları bir araya getirmiş, kelimelere verdiği anlamları seçerken çok titiz davranmıştır. Kaynaklardaki uzun bilgileri sade, veciz ve akıcı bir üslupla özetlemiştir. Kelimelerin tertibinde Kur’ân’da kullanılan kalıpların ıstılahlaşmış hâlini esas almıştır. Kelimenin lugat anlamı yanında zaman zaman hangi kökten türediğini, veznini, müfred ve cemʿini, ism-i fâʿilini, ism-i mefʿûlünü, ism-i mekânını, mukābilini/zıddını, lugat vecihlerini, farklı kıraatte ifade ettiği anlamı ve ıstılah manasını zikretmiştir. Esmâ-i Hüsnâ’dan ise onu özellikle belirtmiştir. Bir kelimenin Allah Teâlâ için kullanıldığında ne anlama, insanlar için kullanıldığında hangi anlama geldiğini söylemiştir. Az da olsa fıkhî hükümlere temas etmiştir. Cevdet Paşa, genel okuyucuyu ilmî ihtilaflar, felsefî tartışmalar ve edebî tahlillerle yormadan halkın bilmesi gereken en lüzumlu konuları açık bir dille ifade etmiştir. Cevdet Paşa eserinde herhangi bir kaynağa atıfta bulunmamış ve rivayetlerin senedini zikretmemiştir. Araştırmalarımız neticesinde onun Zemahşerî (öl. 538/1144), Râzî (öl. 606/1210), Kurtubî (öl. 671/1273) ve Beydâvî’nin (öl. 685/1286) tefsirlerinden istifade ettiğini, bilhassa Râzî ve Beydâvî’yi daha çok kullandığını tespit ettik. Lâhika-i Şerîfe’deki kelimelerin açıklamalarıyla el-Müfredât, Umdetü’l-huffâz ve Besâir gibi meşhur Kur’ân lugatlarının açıklamaları arasında bir takım benzerlikler olduğunu gördük. el-Büstânî’nin (öl. 1301/1883) Muhîti’l-muhît (Beyrut: 1286) isimli Arapça lugatini kullandığını tespit ettik. Cevdet Paşa’nın iki dili de iyi bilmesi ve ilmî kariyerinin zirvesindeyken bu eserleri yazması, Kur’ân kelimelerine son derece isabetli ve orijinal karşılıklar vermesini sağlamıştır.
ISSN:2528-9861
2528-987X