Ebû Leheb ve Hz. Peygamber ile Olan Münasebetleri

Mekke’nin ileri gelenleri arasında yer alan Ebû Leheb (ö. 2/624), Hz. Peygamber’in İslâm dönemine yetişen dört amcasından biridir. İslâm öncesi dönemde Hz. Peygamber ile genelde olumlu münasebetler içerisinde bulunan Ebû Leheb, yeğeninin nübüvvetiyle birlikte ona karşı sert tutum takınmış ve bu tutu...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Abdulhalim Oflaz
Format: Article
Language:English
Published: Cumhuriyet University 2020-06-01
Series:Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Subjects:
Online Access:https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/54817/685277?publisher=cumhuriyet
Description
Summary:Mekke’nin ileri gelenleri arasında yer alan Ebû Leheb (ö. 2/624), Hz. Peygamber’in İslâm dönemine yetişen dört amcasından biridir. İslâm öncesi dönemde Hz. Peygamber ile genelde olumlu münasebetler içerisinde bulunan Ebû Leheb, yeğeninin nübüvvetiyle birlikte ona karşı sert tutum takınmış ve bu tutumunu hayatının sonuna kadar ısrarla devam ettirmiştir. Atalarının dinine sıkı sıkıya bağlı olmasıyla bilinen Ebû Leheb, yeğeninin nübüvvetine inanmadığı gibi Mekke’de ona düşmanlık eden baş muhaliflerinden biri oldu. Ebû Leheb’in atacı bir kimliğe sahip olmasının yanı sıra Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği bu yeni dinin sosyal adalet vizyonu gereği insanlar arasında eşitliği savunması ve yine âhiret inancını benimsemesi de onun yeğenine karşı sert bir muhalefet yürütmesine neden olmuştur. Bu muhalif duruşunun şekillenmesinde özellikle hanımı Ümmü Cemil (ö. ?/?) faktörünü de göz ardı etmemek gerekir. Bu makalede Ebû Leheb’i Hz. Peygamber’e ve davasına sert muhalefet etmeye sevk eden bu nedenler detaylı bir şekilde irdelenmiştir. Ayrıca onun hayatı ve Hz. Peygamberle nübüvvet öncesi ve sonrası münasebetleri üzerinde de ayrıntılı olarak durulmuştur.Özet: Ebû Leheb, Hz. Peygamber’in nübüvvet dönemine yetişen dört amcasından biridir. Doğumu, çocukluğu ve gençliğiyle ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Asıl adının Abduluzzâ, künyesinin de Ebû Utbe veya zayıf bir görüşe göre Ebû Uteybe olduğu bilinmektedir. Kaynakların çoğunda Ebû Leheb künyesinin ise babası tarafından yakışıklılığından dolayı ateş gibi parlaması veya yanaklarının ateş saçarmışçasına kıpkırmızı olması gibi nedenlerle verildiği kaydedilmektedir. Ebû Leheb ile ilgili detaylı bilgiler nübüvvet sonrası döneme aittir. Ancak onun nübüvvet öncesi hayatıyla ilgili bilgiler az da olsa kaynaklarda bulunmaktadır. Bu az bulunan bilgiler arasında onun Mekke’nin en zengin ve itibarlı kimseleri arasında bulunduğu hususu yer almaktadır. Yine onun, Mekke-Taif yolunda karşılaştığı bir kervan tarafından rehin tutulan Mekkeli bir aristokratın diyetini ödeyerek onu kurtardığı bilgisine de kaynaklarda rastlanmaktadır. Ayrıca babası Abdulmuttalib’in (ö. 577) vefatından bir müddet sonra müptela olduğu içki parasını tedarik etmek üzere işret meclisindeki arkadaşlarıyla birlikte Kâbe’deki altın ceylan heykeline yönelik gerçekleştirdiği hırsızlık olayı da o dönemle ilgili olarak kaynaklarda yer bulan az bilgiler arasındadır. Yine kaynaklar onun, Hz. Peygamber’in doğumuna sevindiği ve cariyesine onu emzirme izni verdiği bilgisini de kaydetmektedirler. Bu dönemde Hz. Peygamber ile münasebetleri, Ebû Tâlib (ö. 619) ile giriştikleri bir kavgada Ebû Tâlib’i desteklediği için Hz. Peygamber’e öfkelenmesi olayı dışında, genelde olumlu bir seyir izlemiştir. Öyle ki iki oğluna Hz. Peygamber’in iki kızını istemek suretiyle ona dünür olmuştur. Ne var ki bu müspet münasebetler Hz. Peygamber’e nübüvvet görevinin verilmesi ve bu görevin gereği olarak Resûlullah’ın tebliğe başlamasıyla birlikte bozuldu, yerini düşmanlığa bıraktı. Atacı bir kimliğe sahip olan Ebû Leheb, atalarının inancına aykırılık teşkil ettiğini gördüğü bu yeni inancı bertaraf etmek için her türlü girişimde bulundu. Peygamber yeğenini takip eder, onun söylediklerini yalanlar ve halk arasında karşılık bulmasını engellemek için elinden geleni yapardı. Kapı komşusu da olduğu yeğenine adeta hayatı zehir edercesine bir tutum içindeydi. Onu rahatsız etmek için evinin kapısına dışkı, leş, hayvan pisliği ve kokuşmuş şeyleri atarak ona eziyet ederdi. Bu düşmanlığının şiddetini giderek daha da artırmaktan çekinmedi. Öyle ki yeğenine ve ona destek veren yakın akrabaları Hâşimoğulları ve Muttaliboğullarına diğer Mekkelilerle birlikte sosyo-ekonomik boykot uygulayarak onları açlığa mahkûm edenler arasında yer aldı. Hâlbuki İslâm öncesi dönemde Mekke ve yakın havzasında güçlü asabiyet duygularına dayalı kabilecilik anlayışı hâkimdi. Bu anlayış Mekke’de mukim olan Kureyş kabilesinin alt kollarında da baskındı. Bu topluluklar, özellikle Mekke aristokrasisini temsil eden Ümeyyeoğulları ve Mahzûmoğulları bu anlayışla, Hâşimoğullarından birisinin peygamberliğine şiddetle karşı çıktılar. Diğer taraftan Hâşimoğulları da aynı anlayışla Hz. Peygamber’i sahiplendiler. Ancak bütün Hâşimoğulları içerisinde bu anlayışa aykırı hareket eden tek bir kişi çıktı. O da Ebû Leheb’di. O, öz yeğenine düşmanlıkta o kadar şedit davrandı ki Mekke müşrikleri arasında Kur’ân’da isim verilerek kınanan tek kişi unvanını elde etti. Ebû Leheb, yeğeninin başlattığı bu yeni dinî hareketin, atalarından itibaren devam edegeldiği inançsal düzene halel getireceğini sezmiş, bu sebeple ona düşman kesilmişti. Onun, Hz. Peygamber’e inatçı ve sistemli bir muhalefette ısrar etmesindeki -belki de- en önemli ve etkili faktör onun sahip olduğu bu atacı kimliğiydi. Ayrıca İslâm öncesi Mekke’sinde halk sosyal tabakalara ayrılmış, insanlar arasında eşitsizlik söz konusu olup aristokrat kesim toplumun en üst tabakasını teşkil etmekteydi. İslâm ise sosyal adalet vizyonu gereği insanlar arasında eşitliği savunmaktaydı. Ebû Leheb’in de dâhil olduğu Mekke aristokratları kendilerini diğer insanlardan üstün görmekte, kendilerinden mal, mevki ve asalet bakımından daha düşük olanlarla hiçbir şekilde eşit olmadıklarını düşünmekteydiler. Bu anlayış, Ebû Leheb’in Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği bu yeni inanç sistemi karşısındaki blokta yer almasını sağlayan en önemli faktörlerden biriydi. Yine onun, Hz. Peygamber’e inatçı ve sistemli bir muhalefet sergilemesindeki önemli faktörler arasında İslâm’ın, âhiret inancını dinin temel esasları arasında kabul etmesi de yer almaktadır. Çünkü politeist bir inanç sistemine sahip olan Mekkeliler gibi Ebû Leheb de yeniden dirilişe inanmıyordu. Ayrıca onun bu muhalif duruşunun şekillenmesinde hanımı Ümmü Cemil faktörünü de göz ardı etmemek gerekir. Ailesi Ümeyyeoğullarının uzun yıllardan beridir Ebû Leheb’in ailesi Hâşimoğulları ile süren geleneksel rekabetleri Ümmü Cemil’in de, kocasının ailesine karşı bir rekabet duygusu içinde olmasına sebebiyet vermişti. Bu duygu onu, Hâşimoğullarından birisinin peygamberliğine karşı çıkmaya sevk etmişti. Aslında bütün Hâşimoğulları içinde Hz. Muhammed’in peygamberliğine düşmanca tavır takınanın sadece Ebû Leheb olması da bu kadının söz konusu düşmanlıkta ne kadar etkin rol oynadığını göstermektedir. Ayrıca o, kocasındaki Peygamber nefretinin süreklilik kazanması için daima onu yeğenine karşı provoke ederdi. Tebbet/el-Mesed sûresinde nitelendirildiği odun hamalı özelliğinin gereği olarak bu nefret ateşine adeta odun taşıyarak onun sönmesine izin vermedi. Hz. Muhammed’in nübüvvetiyle birlikte İslâm’a karşı inatçı ve sistemli bir muhalefet sergilemeye başlayan Ebû Leheb, sonraki dönemlerde bu muhalefetini şiddetlendirerek sürdürdü ve nihâyet hicretin 2. yılında bu anlayış üzere öldü. Hanımı Ümmü Cemil de aynı anlayış üzere ölmüş ve onunla aynı akidevî akıbeti paylaşmıştı. Ancak –Uteybe (ö. ?/?) haricindeki- çocuklarının tamamı İslâm’la müşerref oldular ve Hz. Peygamber’in seçkin sahabeleri arasında yer aldılar.
ISSN:2528-9861
2528-987X